Efendimiz s.a.v
Çocuklar için
İslami Video
Ariflerden inciler
Ayetlerle Namaz
Hadislerle Namaz
Gavsi sani ve Namaz
HİKAYELER
 
 

YAŞAYAN HURAFELER

Muska (Şamil İslam Ans.)
Tılsım (Şamil İslam Ans.)
Muska ve Tılsımların Menşei
Bazı Tılsımlardan Örnekler
Muskacıların Dayanağı
Muskacıların Sonu
Sihir Büyü
Sihir (Şamil İslam Ans.)
Büyü (Şamil İslam Ans.)
Sihrin Tanımı
Sihir Yapmanın Amacı
Sihrin Doğuşu
Sihir Bozma
İslâm ve Sihir
Büyücünün İslâmî Hükmü
Yaygın Hurafeler
Hurafe (Şamil İslam Ans.)
Çaput Bağlamak
Mum Yakmak
Kurşun Dökmek
Fal Açmak
Kabirlerde Dua
Kabirlere Kurban Adamak
Ay ve Güneş Tutulması
Kuş Ötmesi, Hayvan Uluması
Günlerin Uğursuzluğu İnancı
Temizlik ve Sağlığa Karışan Hurafeler
Kadın ve Hurafe
Çocuk İçin Söylenen Hurafeler
Ölüm ve Hurafe
Değişik Hurafelerden Örnekler
 
Benim Bacım
TESETTÜR (örtünme)
Modernistler ve Örtünme
Modernistler ve Örtünme
Kanunlar ve Örtünme
İslam Nazarında Örtünme
Örtünmede Maksat
NÜFUS PLANLAMASI (Kürtaj)
Nüfus Planlamasının Dayanakları
İslam Açısından Doğum Kontrolü
ÇALIŞAN KADIN
MiRAS VE ŞAHİTLİK Miras
Şehadet Meselesi ve Kadın
TEADDÜDÜ ZEVCÂT (Dörde Kadar Evlilik).
TALAK (Boşanma)

 



                                  ALLAH İLE KUL ARASINA GİRMEK NE DEMEK?
 
Tasavvufi yazılar..Çevremizdeki bazı insanların zaman zaman ‘Bir mürşide bağlanmak gerek, tövbe alıp tasavvuf terbiyesine girmek lazım!..’ diye söze başladıklarında, kendilerine nedense hep aynı karşılık verilir:

“Allah ile kul arasına kimse giremez!..”

Çoğu kimseler bu sözle, tasavvuf yoluna girenlerin Allah ile aralarına Allah’ın razı olmadığı kimseleri koyduğunu, bir mürşide bağlanmakla şirk tehlikesine düştüklerini, kendilerinin ise böyle bir tehlikeden uzak olduklarını anlatmaya çalışırlar. 

Acaba işin gerçeği böyle mi?

Bu sözün gerçek manası bilinmezse fitne kaçınılmaz olur; zarar verir. Bu zarar imana dokunur, dini zedeler, din kardeşliğini sarsar, kardeşlik ruhunu öldürür. 

Allah ile kul arasına kimse giremez sözü, niyete göre farklı sonuçlar doğurur. Eğer bu söz:

“Ben Allah’a kullukta önümde kimseyi istemem, peygamber, kitap, alim, mürşit tanımam, istediğim gibi kulluk yaparım, keyfimce ibadet ederim.” 

Anlamında söyleniyorsa insanı dinden çıkarır. Daha doğrusu böyle düşünen kimse küfür, isyan ve gaflet içinde kalmış demektir. Eğer bu söz:

“Ben Allah’a giden yolda Allah’ın peygamberi ve kitabı ile yetinirim, onlar ne diyorsa onu yaparım, başka kimseyi kabul etmem, alimlere bakmam, velilere bağlanmam, mezhepler beni ilgilendirmez, dini kendi anladığım gibi yaşarım” 

Anlamında söylenmişse, söyleyen sorumludur. Bu kişi inanç esaslarını zorlamış, kendini tehlikeli bir sona doğru sürüklüyor demektir. Çünkü arada alimler olmadan kendi başına dinin öğrenilmesi, anlaşılması ve yaşanması nasıl mümkün olacak!? 

Oysa Kur’an ve Sünnet, hak yolda birlik (cemaat) olmayı, bu beraberliğin başındaki imama itaat etmeyi, topluca Allah’ın ipine sarılmayı, hep birlikte tövbe etmeyi, bilmediklerimizi alimlere sormayı, takva ve iyilikte yardımlaşmayı, bunun için Allah’ın sadık kulları ile beraber olmayı açıkça emretmektedir. 

Dinin hükmü bu iken, bir mümin hangi delil ve mantıkla, ‘Bana bunlar gerekmez’ diyebilir? Dese bile bunun Allah katında ne kıymeti olabilir? Eğer bu söz:

“Allah benim her hâlimi görüyor, biliyor, sözümü işitiyor, niyazımı dinliyor. Ben namazda, secdede, zikirde, duada ve tövbede kalbimi Rabbime bağlıyorum. Onun için gönlüme kimseyi koyamam, kimseden bir şey bekleyemem. Benim korkum, sevgim, niyetim, hedefim sadece Allah’tır.”

Anlamında söyleniyorsa ne güzel. İşin doğrusu da budur, böyle olması lazımdır. 

Zaten bütün peygamberler kalbi dünyadan çekip bu şekilde Allah’a bağlamak için gelmişlerdir. Onlara vâris olan alimlerin ve kamil mürşitlerin işi de budur. Buna Allah adamı olmak denir. 

Ama ne var ki, kalbin bütün varlıklardan çekilip sadece Yüce Allah’a bağlanması kolayca elde edilecek bir nimet değildir. Bu tam bir hürriyet hâlidir. Arifler o hâli elde etmek için nefisleri ile bir ömür mücadele vermekte ve Allah ile aralarına giren engelleri yok etmek için mücadele etmektedirler. 

Şu halde Allah ile aramızdaki engeller nedir?

Allah’a gitmek, Allah’a kavuşmak deyince ne anlaşılmalıdır? 

Bizi ilgilendiren konu budur.

Allah’a gitmek gönül ile olur. Allah’a ulaşmak bir hâldir, sevgidir, aşktır. Bu kavuşma dışa doğru değil, içe doğrudur. Kalıp ile değil kalp iledir.

Kalpleriyle manevi engelleri geçenler, nefislerini aşanlar Yüce Mevla’yı bulurlar. Allahu Teala’nın insana şah damarından daha yakın olduğunu anlarlar. Bu buluşma O’nun razı olduğu amelleri yaparak gerçekleşir. 

Bu iş insanın nefsi ve keyfine göre değil, Yüce Allah’ın çizdiği sınırlara göre olur. Bu sınırlara din denir.

Bizi Yüce Allah’a götürecek tek din İslam’dır. İslam, Kur’an ve Sünnetin çizdiği yoldur. Kur’an, Yüce Rabbine kavuşmak isteyenlere yolu şöyle tarif eder:

“Kim Rabbine kavuşmak istiyorsa salih amel yapsın ve Rabbine ibadetinde hiç kimseyi ortak etmesin.”

Demek ki Yüce Allah’a gitmek için iman, ihlas ve salih amel lazımdır. Allah’a giden yola uyanık kalple varılır, sevgi ile engeller aşılır, ihlasla hedef bulunur. Bu yolun başı ve sonu edepten ibarettir. 

Bu yolun en büyük engeli nefis, en azılı düşmanı şeytan, en sarp yokuşu dünyadır. Nefis edeple süslenmeden, şeytan sindirilmeden, dünya sevgisi kalpten silinmeden Yüce Allah’a gidilemez. 

Buna manevi terbiye ve arınma denir. Kendisini aşamayan insan, varlığın sahibine ulaşamaz. Bir arif şöyle diyor:

Allah’a giden yol iki adımdır: 

Birinci adımda nefsine bas...

İkinci adımda Rabbine kavuşursun.



KAYNAKLARIYLA TASAVVUF

DR. DİLAVER SELVİ

SEMERKAND

 

hit counters Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol