Seyda Muhammed Konyevi (K.S), miladi 1942 yılında Mardin ilinin merkezine bağlı Konaklı köyünde doğdu. Seyyid Muhammed Raşid (K.S)’ in halifelerinden olan Seyda Muhammed Konyevi (K.S) şu an hayatta olup Konya sivil havaalanı civarında bulunan Reyhani köyünde insanlara Allah-u Zülcelal’ ın emir ve nehylerini anlatmak suretiyle insanların dünya da ve ahirette kurtuluşlarına vesile olmaktadır. Sevenleri arasında Seyda namıyla tanınmıştır.
Seyda Muhammed Konyevi (K.S), anne tarafından Hz. Ömer (R.A)’in soyundandır.
Seyda Muhammed Konyevi (K.S) bir çok alimden ilim tahsil ederek en son Gavs-ı Bilvanisi (K.S)’ nin halifelerinden Abdussamed-i Ferhendi (K.S)’ nin yanına geldi. Onun yanında bir yıl kaldıktan sonra zahiri ilimlerden icazet aldı. Daha sonra Allahu Zülcelal, Abdussamed-i Ferhendi (K.S), onu güzel ahlakından dolayı kızıyla evlendirdi. Bundan sonra bir süre kendi köyünde imamlık yaptı.
O sıralarda Gavs-ı Bilvanisi (K.S) vefat etmiş ve oğlu Seyyid Muhammed Raşid (K.S), insanlara Allah-u Zülcelal’ in emir ve nehylerini anlatmak suretiyle irşada başlamıştı. Seyda Muhammed Konyevi (K.S), Seyyid Muhammed Raşid (K.S)’ nin daveti üzerine, kayınpederi Abdussamed-i Ferhendi (K.S) ile birlikte menzil köyüne geldi. Yirmi üç yıl Seyyid Muhammed Raşid (K.S)’ nin yanında kaldı ve hizmetinde bulundu.
Seyda Muhammed Konyevi (K.S), Seyyid Muhammed Raşid (K.S)’ nin vefatından sonra bir yıla yakın teberrüken Menzil’ de kaldı. Daha sonra Seyyid Muhammed Raşid (K.S)’ nin işareti üzerine Konya’ ya hicret etti. Halen Konya’ da insanlara Allah-u Zülcelal’ in emir ve nehylerini anlatmak suretiyle onların dünyada ve ahirette saadete kavuşmalarına vesile olmaktadır.
SÖZLERİNDEN BAZILARI ;
"Ben dünyada yaşadığım sürece, daima Allah-u Zülcelal' in rahmetinden bahsedeceğim. Ümit ediyorum ki, Allah-u Zülcelal mahşer gününde bizlere, İnşallah-u Teala rahmeti ile muamele edecektir."
"Allah-u Zülcelal, nefsin istek ve arzularını yaratmış bir tarafa koymuştur. Bunun karşısına da rızasını koymuştur. Bunun için de: "Kullarım benim rızamı mı seçecek, yoksa nefsinin arzularını mı seçecek?" diye imtihan etmektedir."
"Akılsız insan odur ki, yaşadığı süre içinde, ahiret mutluluğunu düşünmeden, kendi ateşini kendi eliyle tutuşturur. Ne yazık ki insan Allah-u Zülcelal' den o kadar gafildir ki, arkasında cehennem olduğunu bildiği halde, gülmeye devam eder. Halbuki tek kurtuluş yolu, çok ağlamak ve daima Allah-u Zülcelal' e yalvarmaktadır."
"Kim ki hayata nefsinin isteklerinin gözüyle bakarsa, daha dünyada iken kendi cehennem ateşini yakmış demektir. Onun için insan hata ve günahlar üzerinde konaklamadan kendisini Allah-u Zülcelal' e yöneltmelidir."
"Allah-u Zülcelal bu kadar şevkat ve merhamet sahibidir. O' na dönmek lazımdır. Bizim günahlarımızı affetmek O' nun yanında hiçbirşey değildir. Ne olur bizde kendimizi, O' nun merhametine layık hale getirelim. O' nun rahmetine müstehak olabilmek için de Allah-u Zülcelal' e çok yalvarmak ve tevbe etmek lazımdır."
"İnsanın, Allah dostlarının, ilmiyle amel eden alimlerin cemaatinde bulunmaya gayret etmesi, onlara yakın olmaya çalışması, onların sohbetlerine devam etmesi lazımdır. Bunlardan daha faydalı bir şey yoktur."
"Bu dünyada biraz olsun düşünmeyip, önümüze her geleni yaparsak, kıyamet gününde perişan oluruz. Tabii ki o gün pişmanlık günüdür. Ama oradaki pişmanlığın kimseye faydası dokunmayacaktır."
"Cüneyd-i Bağdadi (K.S)' nin dediği gibi, tasavvuf ehli, içine hertürlü pislik atıldığı halde ondan hep güzel şeyler çıkan toprak gibi olmalıdır. Tasavvuf ehli bulut gibi olmalıdır ki, herkesi gölgelendirsin. Tasavvuf ehli yağmur gibi olmalıdır ki, herkes ondan istifade etsin."
"Ey İnsan! Eğer gerçekten Allah-u Zülcelal' in sevgisine talib isen, o zaman henüz vakit varken elinde olan fırsatları değerlendir. Ve sende Allah-u Zülcelal' in sevdiği kullarının arasına girmeye gayret et, yoksa bu fırsat elinden kaçacak ve pişmanlık sana fayda vermeyecek. "
"Mü'min iman ve maneviyat bakımından kuvvetli olmazsa, nefsin arzu ve isteklerinden kendisini kurtarıp manevi olarak tedavi olmazsa, şeytana karşı mücadele ve harb edemez."
1931 yılında Of’da dünyaya geldiler. ilk tahsilini babas? Ali Efendiyle yapt?. Hafızlığını Of’ta ikmâl etti. Bir müddet Kayseri’de Arapça okudu. Tahsilini eniştesi Hacı Dursun Efendide tamamlayarak ondan icazet aldı
Uzun süre çocuğu olmayan Fatma Hanım, çocuğu olması için Allah’a yalvarıyordu. Bir gece rüyasında, ayın koynuna indiğini ve bütün dünyayı aydınlattığını gördüler. Bu rüyanın üzerinden uzun zaman geçmeden Efendi Hazretleri dünyaya teşrif ettiler.
Efendi Hazretleri (K.S.), çocukluğunda yakalandığı bir hastalık sebebiyle doktora götürülüyor. Doktor, Ben, bu çocukta acaib bir hal görüyorum. Bu çocuk, ya yaŞamayacak veya yaŞarsa çok büyük bir kimse olacak diyor.
Askerliğin ilk aşamasında Bandırmaya gidiyorlar. BirliRine teslim olmadan önce gittiği bir camide Kur’ân okurlarken, Ali Haydar Efendinin müridlerinden Hacı Emrullah Efendinin dikkatini çekiyorlar. Namazdan sonra tanışıyorlar...
Kendileri anlatıyor:
Halil Efendi isimli takva bir zat vardI. Buralarda şeyh yok mu diye sordum. Bana Ali Rıza el-Bezzaz Efendi Hazretlerinin kabrini gösterdi ve bu zatın halifesinin istanbul’da olduğunu söyledi. Ben de bu zatın kabrini ziyaret ettim. Bir fırsatını bulup İstanbul’a nasıl gideceğimi düşünüyordum.
Bir gün deniz kenarındaki Haydar çavuş Camisinde Cuma namaz?ndan sonra caminin bir köşesinde beyaz sarıklı, beyaz cübbeli nuranî bir zat gördüm. Camiden çıkınca, babası takva bir zat olan Fahri Hoca’ya camide gördüğüm zatı sordum. Fahri Hoca bana: işte o senin görmek istedi?in Ali Haydar Efendi Hazretleridir” dedi. Yanına gittim ve görü?mek istedim. O bana: Gece gel, görüŞelim; zaman çok kötü, takipteyim dedi.
Akşam olunca Halil Efendi’nin evine gittim. Efendi Hazretleri hastalanmıştı, görüŞemedim. Sabah olunca gittim, yine görüŞemedim. Ancak ikindi vakti Eskici Abdullah Efendi’nin evinde görüşebildim. Elini öptüm ve yanımdakilere okumuş olduğumu söylemeyin dedim. Gizlice benim hoca oldu?umu ona söylediler.
Sofralar kurulmuştu ve çok güzel yemekler vardı. Tam sofraya oturdu?umuzda bana soru sormaya başladı.
ilk sorduğu soruları cevapladım, ancak daha sonra zor sorular sormaya ba?lad?. Yanındakilere dönüp siz yemeğinizi yiyin dedi. Sordu?u sorular karşısında zorlanıyordum ve yemek de yiyemiyordum...
Ali Haydar Efendi Hazretleri inegöl’e kayınpederine gitti. Benim de askerli?im devam ediyordu. Efendi Babam: istanbul’a nasıl sevk olursun oğlum demişti. Nihayet sevk zamanım geldi ve benim ismim de okundu: Mahmut Ustaosmanoğlu, istanbul dediler. çok sevinmiştim. Selimiye Kışlası, oradan da Gebze’ye yolladılar.
Efendi Baba ziyaretlerime geliyordu. Efendi Babama çok uzak olmu?tum. Sevkimi istedim. Yüzbaşıdan beni yollamasını rica ettim. O da bana: Lâzımsın dedi. Bunun üzerine ben de size oradan da dua ederim dedim. Bunun üzerine beni Sirkeci’ye yolladılar.
Efendi Babam çok sık gidebiliyordum, çok ilmî sohbetleri vardı..
Askerliğim bittikten sonra bir kilo üzüm alıp kendisini ziyarete gittim. Bana: Oğlum seninle ilk görü?memden üç gün sonra, ikinci görüşmemde vefat eden şeyhim zuhur etmişti ve senin elini tutup benim elime verip: Bunu al, bizimdir demiştir.
Oğlum seni bana kim verdi; 50, 60 mandayı birbirine bağlasalar Mahmudumdan ayırmak isteseler beni, senden ayıramazlar derdi.
Beni babamdan istediğinde, Mahmudumu bana verdin mi? dediğinde babam: Parası benim kendisi senin demesine çok gülmüştü. Ve kendisine sorulduğunda: Bir sahib çıkacak, henüz tomurcuk halindedir demi?.
Ali Haydar Efendi Hazretleri, ismailaağaya imam olacaksın diyor...
ismailağa Camii, deprem nedeniyle harabe halinde idi. 80 senedir virane olan camiyi kalaycılar mesken tutmuştu. O sırada, Efendi babanın büyük oğlu şerif Efendi’nin rüyasında ismailağa kabristanından bir kol çıktığını ve ismailağa Camiini göstererek: Ne durursunuz, bu camiyi neden tamir etmezsiniz. denildi?ini görüyor.
Kısa sürede cami eski haline getirilir ve Efendi Hazretleri (K.S.) orada irşad vazifesini sürdürmeye başlar...
Bugün hâlâ bu görevini sürdürmektedir...
Elhamdülillah!...
resim de hata
üstad Fethullah gülen h.z
1938 yılında Erzurum'un Pasinler ilçesi Korucuk Köyü'nde doğdu. Babası Ramiz Hoca cami imamı, annesi Refia Hanım ise ev hanımıdır. Ailenin ikinci çocuğu olan Fethullah Gülen Hoca efendi, altı erkek ikisi kız olmak üzere sekiz kardeştirler.
Küçük yaşta hafızlığını tamamlayan Hoca efendi, başta Osman Bek taş Hoca olmak üzere, Erzurum'un tanınmış âlimlerinden ders aldı. Ayrıca bölgedeki tasavvuf büyüklerinin sohbetlerine de katıldı. Askerlik öncesi ve sonrasında olmak üzere Edirne Üç Şerefeli Camii'nde toplam 4 yıl İmam ¬Hatip'lik görevi yaptı. Ankara Mamak ve İskenderun'da askerlik vazifesini tamamladı ve Edirne'ye geri döndü. Bir müddet sonra da Kırklareli'ne tayin olup bir yıl vaizlik yaptı. 1966 yılında İzmir'e vaiz olarak nakli yapılan Fethullah Gülen Hoca efendi, Kestane pazarı Camii'nde verdiği vaazların yanı sıra Kestane pazarı Kur'an Kursu'nda idarecilik görevinde bulundu. Bu arada gezici bölge vaizi olarak Ege Bölgesi'nin değişik il ve ilçelerinde 1971 yılına kadar vaaz ve sohbetlerde bulundu. 1971 yılı muhtırasında kovuşturma geçirdiyse de çıkan af kanunundan istifade ederek davası düştü. Bu kararın ardından Balıkesir'in Edremit ilçesi ve Manisa ilinde vaizlik görevlerini sürdüren Fethullah Gülen Hoca efendi, İzmir Bornova ilçesi vaizliğine atandı. 12 Eylül 1980 tarihine kadar bu görevine devam etti.
İhtilâl dönemi ve sonrasında yaklaşık 6 yıl, hakkında çıkan tutuklama emri dolayısıyla vazifesine ara verdi. 1986 yılında Devlet Güvenlik Mahkemesi'nce verilen takipsizlik kararı neticesi serbest hayata geri döndü. Halktan gelen yoğun istek ve ilgi üzerine 1989 yılında İstanbul ve İzmir'de fahrî olarak vaazlara yeniden başladı ve 1992 yılına kadar bu vaazlarını sürdürdü.